Orhan Veli Neden Gözleri Kapalı İstanbul’u Dinliyor?




‘’İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı… ‘’ 
Şüphesiz ki Orhan Veli’nin kendine has bir üslubu var. Gerek şiirlerinde gerekse hayatında. Belki de hiçbir zaman hayatın ‘’ciddi’’ tarafında olmamış bir insan. Ya da bildiğimiz manada ‘’ciddi’’ olmamış bir şair. Bu tavrın arkasında yatan sebep bana göre yaşanan derin acıların dışa vurumu. Gülmek gözyaşı dökmenin naif bir yolu belki de. 
Peki Orhan Veli 2020 yılında yaşasaydı gerçekten gözlerini kapatıp İstanbul’u dinleyebilir miydi? 
‘’…
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
…’’ 
Evet o ağaçlar da o yapraklar da artık çok ama çok uzaklarda. İstanbul da ağaç bulmak için uzun bir yolculuğa çıkmak gerekebilir. Şehir artık içine sığınılan değil içinden dışına kaçmak istenilen bir yere dönüştü. Bir ağacın gölgesinde nefeslenmek, toprağa temas etmek, kuşlarla muhabbet etmek ancak bir şiirde mi mümkün yoksa? Elbette şehrin içinde spesifik konumlar mevcut ruhumuzu dinleyebileceğimiz. Ama o yere kaçmak ve sığınmak zorunda kalmamız can sıkıcı değil mi?
Orhan Veli’nin gözlerini kapatması acaba daha net görmek için mi?
Gözlerimi kapatırsam eğer görmem gerekenleri görürüm. Hayalini kurduğum şehrin zihnimin en derinlerine kadar sirayet etmesine müsaade ederim. Fatihle beraber fetih kapısından şehre girerken gururla yürürüm. Ayasofya da yapılan ilk ayine ve kılınan ilk namaza huşu ile eşlik ederim. Bir kayıkçının hoş muhabbetiyle Üsküdar’a geçerim. Süleymaniye’nin bahçesinden şehre hayranlıkla bakarım. Çamlıca’ya çıkarım meşk meclislerine. Haydar Paşadan kalkan şimendiferin tozu dumana katmasına bakarım şaşkınlıkla. Yeniçeriler her kazan kaldırdığında ya sabır çekerim. Topa tutulduklarındaysa tütünümden derin bir nefes alıp ‘’OH BE!’’ derim. Tebdili kıyafet gezerim sur içinde. Alacaklılarımdan kaçarım köşe bucak. Erenler de ki meclislerin sessizce takipçisi olurum. Marmara Kıraathanesinde usulca oraletimi yudumlarım. Gözlerimi açarsam eğer büyü bozulur. Şehri duyamam. Şehri hissedemem. 
Gökdelenlerin gölgesinde kalan mazinin silüeti. Şehir her zamanki gibi canlı. Yaşıyor. Nefes alıp vermekte. Tıpkı damarlarda dolaşan kan gibi şehrin sokaklarında gezen insanlar. Geçmiş gelecek ve şimdi. Tek bir bedende binlerce yılın birikimi. 
Maziye duyulan o fetiş derecesindeki özlemden bahsetmiyorum elbette. Her devrin kendine özgü güzellikleri ve sıkıntıları var. Eski fotoğraflara bakıp iç çeken ihtiyarlarımız ya da nerde o eski ramazanlar klişesindeki gibi bir sitem değil bu. Kaybettiğimiz şeyin estetik olduğunu düşünüyorum. Estetik bir şehri yaşanılır kılan yegâne zevk belki de. En ince zevklerin başkenti İstanbul. 
Orhan Veli çareyi gözlerini kapatarak dinlemekte ve izlemekte bulmuş. Ve sanırım bizlere de yol göstermiş.


Yorumlar

  1. Çok ama çok farklı bir bakış açısı ve doğruluğuna ikna oldum. Eline, yüreğine sağlık çok güzel bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim kardeşim güzel düşüncelerin için. Var olasın.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar