“KUL AHMET ERKEN KALKAR HAYDİ YA NASİP DERDİ"

“KUL AHMET ERKEN KALKAR HAYDİ YA NASİP DERDİ"

Ahmet bu sabah hocanın Allahuekber demesiyle irkilmiş fakat ne hikmetse uyanmakta zorlanmıştı. Şeytan dedi kendi kendisine, şeytanın burada ne işi var diye düşündü hafif bir tebessümle. Üstündeki seccadeyi kaldırdı doğrulurken katladı ve camın önündeki boşluğa doğru özenli bir şekilde bıraktı. İmam efendi yine hüzünlü ama bir o kadar da huzurlu sesiyle insanları namaza davet ediyordu. Ahmet Ya Nasip dedi ve ayağa kalktı. Yeni uyanmış olmanın verdiği o küçük mahmurluğu üstünden atıp şadırvana doğru yürümeye başladı. Soğuğu pek sevmezdi ama soğuk suyla abdest almaktan çok hoşlanırdı. Abdest alanlara kafa selamını verdikten sonra (onu izleyenler onun abdest almasından ayrı bir zevk duyuyorlardı) tabureye oturdu ve ceketini çıkarıp çok dikkatli bir şekilde katlayıp yanındaki boş tabureye koydu ve başladı abdest almaya. Kul Ahmet abdest alırken sanki zaman durur bütün cismani varlık dikkat kesilir ve hatta caminin minareleri Ahmet bu sabah burada abdest alıyor dercesine göğe doğru bir başka uzanırdı. Bazen o abdest alırken yanında abdest alanlar onu izlerken abdestlerinin sıralarını karıştırırdı. Başına su verenler ağzını meshedenler… Ama bu durumdan şikayetçi değillerdi. Hatta cemaat arasında onunla yan yana abdest almış olmak, Ahmet abdest alırken onun civarında bulunmak bir gurur nişanesi olarak takdim edilirdi. Yaz kış üstünden çıkarmadığı ceketini sadece abdest alırken üstünden çıkarırdı. Onu ceketsiz görmek için sabah namazı için abdest alırken yakalamanız gerekirdi.

...

Yıkan mazinin şu soğuk suyuyla,

Yıkan da buluşalım bir mayıs grubunda.

...

 

Ahmet her gece başka bir camide yatardı. Sultan Ahmet, Nur-u Osmani, Yeni, Süleymaniye, Eyüp Sultan, Fatih Camiileri ve daha nicesi... Ekseriyetle sur içindeki camilerde uyurdu. Her cami cemaati onu tanır imamları ise ona karşı çok muhabbetli davranırdı. O geldiği zaman bir nevi teftiş havası oluşur, herkes onun gözüne girmek için çaba sarf eder, onunla iki kelam isterlerdi. Az konuşur (Turistler dışında, turistlere gönüllü olarak İstanbul'u anlatır bilgisiyle herkesi şaşırtırdı) konuştuğunda ise kalplere dinginlik verirdi. Nerden geldiği, neden ceketini hiç çıkarmadığı, neden camilerde yattığını ise kimse bilmezdi. Aslında hiç de merak etmediler. Onun varlığının verdiği huzurun altını deşmek insanlara pek akıllıca gelmedi.

...

İslamın kılıcı gibi uzanır göğe bu minareler,

Bu camiler ki ;mazlumlara kendisini siper eder.

...

Turistler ile özel bir ilgi alakası vardı. Onlara karşı her zaman sıcak kanlı olmuş üslubuyla turistlerin çok ilgisini çekerdi. Ülkelerine döndüklerinde gezip gördükleri yiyip içtikleri yerine ondan bahsederler İstanbul’a gidip mutlaka onunla tanışmalısınız derlerdi. Nasıl bulacağız sorusuna ise o sizi bulur cevabını alırlardı. Ahmet İngilizce ve Arapça biliyordu. Turistlere ellerini önünde birleştirerek hoş geldiniz der o andan itibaren onları bir yolculuğun içine sokardı. Onu dinlerken kendinizi Ayasofya'nın temelini kazarken, Sultan Ahmet Meydanı'nda boza satarken, Mimar Sinan ile baş başa vermiş Süleymaniye’nin iskeletine bakarken ya da Et Meydanı'nda Yeniçerileri topa tutarken bulabilirdiniz. Sizi bir zaman tüneline sokar çıktığınızda etrafa boş gözlerle bakardınız. Araya serpiştirdiği şiirler ise insanları adeta yakasından tutar ve silkelerdi.

..

Bakmaz mısın şu sütuna şu kubbeye?

Şu yerle gök arasını dolduran maziye.

...

İnsanları en savunmasız anında yakalayan korku gibi yakalar fakat onlara zarar vermez aksine yeniden doğmuş hissi yaşatırdı, zamanın derinliklerinde dolaşan bir seyyah gibi... Ona tutunmak ve onunla beraber yolculuğa çıkmak her insanın yaşamak istediği bir macera. Her gün mutlaka divan yolunu “tavaf” ederdi. Şehre büyük bir fetihten dönmüş padişah edasıyla, yıkılan surlardan şehre giren Fatih edasıyla, yarımadanın üstünde süzülen bir kuş edasıyla tavaf ederdi. O yürürken sanki geçtiği yerlerde uyumakta olan mazi canlanır ve Selamun Aleyküm ey Kul Ahmet derdi. Kul Ahmet ise Ya Nasip der o muhteşem mirası içine çekerdi.

...

Konuşmakta bu şehirde tarih, bir elinde kılıç bir elinde tesbih

Yürürken mirasın üzerinde narin, bir yanında Konstantin bir yanında Fatih.

...

Hayat ona bu şehri emanet etmiş, o ise bu emaneti şefkatle kucaklamış ve var gücüyle sahip çıkmıştı. Her sokak her kaldırım her köşe başında ondan bir iz bulmak onu şehirle konuşurken yakalamak mümkündü. Ahmet'in varlığı şehrin üzerine inen bir kalkan gibi yavrusuna sımsıkı sarılan bir anne iç güdüsü gibiydi. O İstanbul'la konuşur İstanbul onu dinler, İstanbul onunla konuşur o itaat ederdi.

...

Onlar ki bu şehrin muhabbetiyle kavrulanlar,

Onlar ki muhabbetle köşe başlarında kaybolanlar.

...

Kul Ahmet uyumak için en çok Sultan Ahmet Camisi'ni tercih eder, yatsı namazını orda kılar, namazdan sonra bir köşeye çekilip usulca kıvrılırdı zemine doğru. İmam efendi gelip üstüne seccadeyi örter, ışıkları kapatır, camiyi önce Allaha sonra da Ahmet’e emanet eder (Ahmet'i de Allaha emanet eder) sessizce giderdi. Son zamanlarda nadiren burada uyumuyor tıpkı gündüzleri olduğu gibi geceleri de Sultan Ahmet Camisi'nde geçiriyordu. Cemaat artık caminin ismini Kul Ahmet Camisi yapalım diye şaka yollu duruma müdahil oluyordu. Fakat Ahmet her geçen gün bu sessizlik haline bir katman daha ekliyor gittikçe daha fazla sessizleşiyordu. Camiden sadece abdest almak için çıkmaya başlamıştı. O sessizleştikçe şehri bir hüzün kaplıyordu. İnsanın tam göğüs kafesine oturan nerden geldiğini bilmediğimiz bir acı gibi. O acıyı bütün bir şehir çekiyor gibiydi. İmam efendi Allahu Ekber dedi, dedi ama Ahmet uyanmadı. Bir kez daha Allahu Ekber dedi imam efendi Ahmet yine uyanmadı. Haydi namaza, haydi kurtuluşa dedi imam efendi. Bilmiyordu ki Kul Ahmet kurtulanlardan olmuş kulluk ettiğine kavuşmuştu. Onu bir köşede sırtını duvara dayanmış, başını önüne eğmiş görenler anladılar olan biteni. Yanına yaklaştılar usulca, ceketini çıkardılar ve Kul Ahmet'in üstüne örttüler. Ceketin iç cebindeki pusulada ise şöyle yazıyordu:

‘’ Ben de yürüdüm bu zamanın içinde.

Yedi tepenin her tepesinde.

Sırtımda bir ceket kalbimde bir şehir ile.

Benim en güzel düşlerim İstanbul gecelerinde. ‘’


Yorumlar

Popüler Yayınlar